2023 yılı, Osmanlı'dan geriye kalan topraklarda, Osmanlı'nın varisi olarak Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 100. yıldönümüdür. Ancak bu konu, -çok dillendirildiğinin aksine- 2023 yılında Türkiye'de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin öneminin tek veya en önemli nedeni değildir. 21 yıldır Türkiye'nin tüm erkanına egemen olan AKP hükümetinin Cumhuriyet rejimi ve onun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ile pek bir arası olmaması, bu meselenin esas dayanağını teşkil etmektedir.

Hatta AKP hakimiyette olduğu bu uzun süre boyunca Cumhuriyet değerlerini, mekanik ve ideolojik erkanını değiştirmek için bir çok girişimde bulunmuştur ancak bu değerlerin Türk hatırı sayılır aydın ve entelektüel camiasında derince benimsenmiş olmasını başta sayın Erdoğan olmak üzere, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir az olsun anladığını bu süre içerisindeki değişimlerinden anlayabliyoruz. Türk halkının dini değerlere karşı olan yüksek bağlılığı üzerinden hareket etmeyi prensip olarak benimsemiş olan ve buradan aldığı motivasyonla bazen heyecana kapılan AKP'deki Cumhuriyet karşıtı zihniyetin, artık çekirdek oy potansiyeli olan yüzde 25'i hatırladığı ve kabullenmeye gitmekte olduğu anlaşılmaktadır.

İçinde bulunduğumuz yılın geçen kısmı boyunca yapılan anketlerden, iktidar partisinin aldığı en yüksek oy oranından yüzde 30- 35'ini kaybettiği ve başta sayın Erdoğan olmak üzere AKP'nin, bu erimeyi tetikleyen etkenlere karşı etkin ve zamanın daraldığına bakılınca belki bazı konularda radikal tedbir ve siyasetler üretemezse, çekirdek oy oranı olan yüzde 25'i bile zor yakalayacağı anlaşılmaktadır.

2018'den beri başlamış olan ve özellikle son bir yılda derinleşen ekonomik kriz, son on yıl boyunca sürekli artan ve ekonomik krizle birlikte daha da hissedilir hale gelen düzenli ve düzensiz göçmen sorunu, avrupa ülkeleri ve başta ABD olmak üzere Nato ile yaşanan anlaşmazlıklar, güney ve güneydoğu sınırlarının hemen yanıbaşında oluşan, sınırların içine sıçramış olarak kendini göstermeye başlamış ve her geçen gün derinleşmekte olan sorunlar, iktidar partisi kanadından bazı devlet adamlarıyla ilgili yolsuzluk, rüşvet ve makam ve görevi kötüye kullanmaya yönelik ortaya çıkan ve bu zor ekonomik şartlarda teyid edilemese de yürek burkan iddia ve haberler, ikitdar partisinin ideolojik temeli sayılan fetö yapı ve düşünce tarzıyla çıkan çatışma ve çekişmeler ve ... gibi konular, AKP'yi son beş yılda halk nezdinde sürekli eriten etkenlerdir.

AKP pek tabii ki iktidarda bulunduğu son 21 yılda Türkiye'ye özellikle ekonomi, ulaşım ağları, savunma sanayii, turizmin gelişimi ve psikolojik olarak milli özgüvenin artmasında kaydadeğer kazanımları olmuştur, ancak, gücün tek elde toplanması ve uzaması, bir doğa gerçeği olarak, AKP ve sayın Erdoğanın şahsına zarar verdiği, özellikle son 4-5 yılda karşılaştıkları sorunlarla baş etmede kullandıkları yöntemler, bazı konular üzerinden aldıkları eleştirileri kişisel olarak algılamaları ve fevri/adiplomatik/yanlış tepkiler ve hatta bazen kendi içlerinde dahi eleştiri konusu olan demeçlerinden anlaşılmaktadır.

İktidar, başta ekonomik ve göçmen krizi olmak üzere nerdeyse bütün sorunları dış ve/veya dışa bağımlı mihraklara bağlamayı tercih etmekle kendine bir çıkış yolu arasa da, bu mihrakların bu denli türk ekonomisi ve siyasetinde etkin olması, doğrudan türk halkını zor durumda bıraktığından, herkesten önce iktidarın zaafı olarak görüldüğünden, zamanın da daralması hasebiyle, bir taraftan da acil yöntemler üretmeye çalışmaktadır.

Türk muhalefetinin bugün kullanabileceği/kullandığı bir çok argüman oluşmuştur, ancak hala her şeyi kendi kontrolünde sanan iktidarın direnmesi karşısında, bütün bu potansiyeli, seçimlerde AKP'yi devre dışı bırakmak ve özellikle Cumhurbaşkanlığı makamını elde etmeye yönelik kullanmak üzere yüklendikleri anlaşılmaktadır. Bu ise, onların sorunlar için hiç bir kaydadeğer plan üretmedikleri veya en azından paylaşmadıklarından anlaşılmaktadır ki bu konu da, bu şartlar altında iktidarın anketlerde hala birinci parti olarak çıkması, halk gözünde onlara eksi bir puan olarak adedildiği görülmektedir.

 

Bütün sorunların mücidinin veya en azından çözümünde pasif kaldıklarından dolayı sürme suçlusun AKP olduğunu gören halkın kaydadeğer bir bölümü hala sorunlara karşı bir şey yapacak/yapabilecek kişinin yine de Erdoğan olduğunu düşünüyor.

Muhalefet partilerinin Cumhurbaşkanlığı makamını kapmaları durumunda, bu, AKP'nin iktidarda bulunduğu 21 yıllık süre içerisindeki ilk yenilgisi olmayacaktır. Bu parti, son belediye seçimlerinde tüm büyük şehirlerin yönetimini muhalefete kaptırmıştı.

Sistem referandumunun ardından Türkiyede yürürlük kazanan yeni sistem, yeni siyasi oluuşumların şekillenmesine neden olmuş, MHP'nin aşikar, Vatan ve Büyük Birlik partilerinin ise gizli olarak iktidar partisi yanında yeraldığı gibi, nerdeyse tüm diğer partileri birlikte hareket etmeye yönlendirmiştir. Bu noktada, iktidar partisi ve Milliyetçi Hareket partisinden ayrılanların parti kurarak Millet adı altında kurulan karşı itilaf/cephede yeraldıkları,  ikitdar tarafı olan Cumhur itilafı/cephesine gönül koyanların bir kısmını cezbedeceği açısından önem arzeden bir husutur.

Ancak türk siyasetinde son yıllarda göze çarpan önemli bir nokta, iktidar karşıtı muhalefet partilerinin kendi içlerinde ve partiler arası yeterli birlik ve kaynaşmanın olmaması. Bu husus, özellikle muhalefetin büyük bir kısmının son zamanlarda oluşturduğu altılı masanın hala cumhurbaşkanı adayı çıkaramadığı veya halka takdim etmekten her nedenden dolayı hala cesaret edemediğinin yanısıra, ara sıra çatlak seslerin de çıkabiliyor olmasından anlaşılmaktadır. Bu husus, bir siyasi taktik olarak yürütülüyorsa dahi, zaten sorunları sağlıklı bir şekilde çözebileceği konusunda pek güven veremeyen  muhalif masaya kazanımdan çok kayıp yaşatmaktadır.

Zafer veya İyilik gibi muhalefet partilerinin bunlardan ayrı bir hareket yürütmelerinin dahi, oy potansiyelleri (en azından şimdilik) yok derecede az olsada, başkanlarının siyasi tutum ve sorunların çözümüyle ilgili daha net açıklamaları nedeniyle halk nazarında belli bir ivme yakalamış oldukları hasebiyle, sözkonusu masanın elini zayıflatmaktadır.

Muhalif altılı için zaaf olarak görülen bir başka husus ise, AKP'den ayrılıp, parti kuranların bu masada bulunuyor olması. Özellikle Zafer partisinin başkanı (MHP ve daha sonra İyi partiden ayrılan) sayın Ümit Özdağ'ın bu konuya ‘2016dan önceki AKP mi, yoksa 2016dan sonraki AKP mi? diye seçmek zorundamıyız?’ demesiyle bu husus farklı bir anlam kazanıyor. Sayın Özdağ hatta sayın Kılıçtaroğlu'nu -Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilirse- sayın Erdoğan'dan sonra en büyük AKP'ci olarak değerlendiriyor! CHP'den ayrılarak İyilik partisini kuran sayın Öztürk Yılmaz bu hususa daha önce ve daha net bir şekilde, Ana muhalefet partisi başkanının en kritik dönemlerde yaptıklarının neden hep AKP'ye yaradığını söyleyerek kafalarda soru işareti yaratarak vurgu yapmıştı. Sayın Özdağ bir adım daha ileri giderek kendine göre sayın Erdoğana karşı muhalefeti zafere götürebilecek adayı bile açıklamıştır. Ona göre, eski MHP'ci, CHP'den aday gösterilerek Ankara Belediyebaşkanı seçilmiş sayın Yavaş, muhalif seçmeni azami ölçüde birleştirebilecek vasıflara sahiptir. Sayın Özdağ ile sayın Yavaşın eski MHPci oldukları nedeniyle birbirlerini çok iyi tanıyor oldukları kesin ve ikisi de MHPden ayrılmış. Sayın Özdağın sayın Yavaşı ileri sürerek bazılarına göre onu yıpratmak istemesi veya aslında bu vesileyle kendisinin daha bilinir-tanınır olması için yol açmak istemesi doğru bir argüman olmaktan ziyade, bu girişimin aslında her iki kişi için olduğu gibi, muhalefet cephesine kazanım sağladığı söylenebilir. Ne de olsa sayın Özdağ ve sayın Yavaş, doğru kişiler olarak bilindikleriyle birlikte, örneğin sayın Kılıçtaroğlu ve hatta sayın İmamoğlu kadar yıpranmamış/yıpratılmamışlardır.

Hatta sayın Özdağ, başta göçmenler olmak üzere bazı sorunlarla ilgili tutum ve yol haritasını açık bir şekilde halkla paylaşmıştır.

Aslında muhalefet önümüzdeki seçimlerde cumhurbaşkanlığını kazanırsa dahi, yine de AKP'nin meclisteki gücü, MHP ile birlikte yüksek olacağından, cumhurbaşkanlığı makamının yeni sistemdeki yüksek yetkilere sahip olmasına rağmen, muhalefetten aday olup, da seçilen kişi çok zorlanacaktır. En kötü durumda AKPden seçileceklerin sayısı en az CHPden seçilecekler kadar  olacaktır. Millet ittifakından seçileceklerlerle Cumhur ittifakından seçileceklerin sayısı arasında büyük fark olacağı ihtimali şu anki görüntüsü itibariyle zayıf. Böyle bir durum ise önümüzdeki 4- 5 yıl için Türk devletinin dışarıda ve içeride elini zayıflatacaktır.

Diğer yandan, Cumhur ittifakının, devlet mekanizmasını şu anda kendi elinde bulundurduğunu ve uzun ve hatırısayılır tecrübelere sahip olduğunu ve bütün bunları pratik bir şekilde kullanacağını dikkate alırsak, seçimleri kolay kolay kaybedeceğini düşünmek zor. Cumhur ittifakının ekonomik kriz ve göçmen sorunu gibi büyük ve derin meselelerle baş etme zorunda olmasına rağmen, Millet ittifakının (en azından münferit bazı kişilerce) yabancı ve özellikle batılı devlet ve odakların hoşuna gidecek söylemlerde bulunması ve buralardan beslenmeye çalışma hevesleri, türk milletinin gözünden kaçmadığı gibi, muhalefetin elini zayıflatmaktadır.

Muhalefetin, yönetim sorumluluğundan âri olduğundan, bazı/bir çok konuda haklı olsa dahi, sorunlar ile ilgili geliştirdikleri söylemler her zaman lehine sonuç vermiyor.

Muhalefet, sorunların sorumluluğunun AKP hükümeti ve yeni sistemin verdiği yetkiler itibariyle sayın Erdoğanın şahsına ait olduğunu savunsa da, sözkonusu bütün etken ve denklemlerden dolayı tam kapasite kullanamayacağı gibi, hükümet, bunlar için çözüm üretmekte kararlı olduğu hissini verebilmekle, ivmenin yönünü değiştirme şansına hala sahiptir. Şu an için ekonomik krizin önüne geçilememesine rağmen, hükümetin, ABD, BAE, Mısır, İsrail ve hatta Ermenistan ve muhtemelen Suriye dahil bölgesel ilişkileri düzeltme yönündeki bazen radikal atılımları, yerel enerji kaynaklarını geliştirme yönündeki girişimleri olumlu sonuç vereceği kesin olmakla birlikte, bu sonuçları seçimlerden önce görmek istiyor.

 

Bazı AKPliyöneticilerle ilgili yolsuzluk iddialarının, stratejik yanlışların getirdiği sonuçlar ve hatta surçu lisanların son zamanlarda sürekli artması ile gelinen şu anki nokta itibariyle cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması muhtemeldir.  

Önümüzdeki aylarda özellikle göçmen ve ekonomi alanından yaşanacak olanların belirleyici olacağı kesindir. AKP bunlara çözüm üretemezse, ya da muhalefet kamuoyunu yeterine kendi lehşne ikna edemezse, hükümet veya dış kaynaklardan çok radikal diğer gündenmlerin oluşması/oluşturulması muhtemeldir.

2023 yılının Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 100 yıldönümü olmakla birlikte, Türkiye'nin başarılı bölgesel atılımları, dış mihrakların bir çok oyununu bozması, uluslararası arenada görünürlüğünün artması, BM yapısını dahi çok net bir şekilde eleştirmesi, savunma sanayiinin düşmanlarını korkutacak derecede geliştirmesi, yol ve ulaşım başta olmak üzere altyapısal bir çok konuda kendini geliştirmesi vs. ile geldiği nokta itibariyle dünyanın merceği altında bulunmakta olup, 2023 seçimleri bu açıdan aşırı önem arzetmektedir.  

1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Rating 4.88 (4 Votes)

 

Merhaba! hoş geldiniz. İranda ticaret yapmayı, pazar araştırması yapmayı/yaptırmayı ve gezmeyi düşünüyorsanız, doğru yerdesiniz. tekrar hoş geldiniz...