Türkiye Cumhuriyeti, yüz yıl önce, 6 asır boyunca üç kıtaya ve yedi denize hükmeden geniş bir imparatorluğun kalıntıları üzerinde kuruldu. Başka bir deyimle, Türkiye Cumhuriyeti başta İngilizler olmak üzere bazı batılı ülkelerin sayısız entrikaları sonucunda çöken bu büyük imparatorluğun tüm kazanımlarının ve kayıplarının varisi olarak doğmuştur.

Türkiye'de cumhuriyet rejimi kurulduğunda, bir yandan tüm dünyada ulusal-üniter devletler kurulur veya pekiştirilirken, diğer yandan kuzeyde çok geniş ve güçlü bir devlet sosyalizm elbisesine bürünmüştü. Aslında Türkiye, o dönemde dünyanın ulusallaşma sürecinin bir sonucuydu ve Türklerin milliyetçiliğinden ziyade, Osmanlı topraklarında yaşayan etnik grupların milliyetçiliğinin bir sonucuydu. Ancak Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal, Enverpaşa'dan farklı bir yol seçmiş ve kapsamlı Türk milliyetçiliğine giden yolun, güçlü bir Türkiye'nin yaratılmasından geçtiğine inanmıştır.

Atatürk, bu doğrultuda yola çıksa da, o günün şartlarında, kelimenin tam anlamıyla bir cumhuriyet ve demokratik bir sistem kuramamış olabilir, ancak bu sistemin kuruluşunun üzerinden yüz yıl geçmiş olduğu günümüzde, Atatürk'ün o günün koşulları ve konjönktürüne göre yerinde savaşarak, yerinde denge politikasıyla Anadolu ve Doğu Trakya'yı I. Dünya Savaşı'nın bitmek bilmeyen ihtiraslarından kurtarabilmiştir. Onun stratejisi ve bakış açısı, ölümünden sonraki yıllarda da etkisini sürdürdü ve Türkiye, 2. Dünya Savaşı tuzağına düşmekten kurtuldu.

Atatürk'ün stratejisi o kadar pozitif ve faydalıydı ki, Anadolu ve Doğu Trakya'da cumhuriyet sisteminin kurulmasının yanı sıra Türkiye'nin Stalin, Churchill, Hitler ve uluslararası siyaset dünyasının söz sahibi diğer kişi ve mahfilleriyle ilişkilerinde hayranlık uyandıran derecede bir denge kurmayı başardı, Dilucu'nun gelecekte çok stratejik konuma sahip olacağını kavrayarak o küçük bölgeyi Türkiyeye katmayı başardı, ülkesinin sanayileşmesi adına için hızlı adımlar attı (bu adımlar, ölümünden sonraki yıllarda durduruldu) ve bu strateji, daha sonraki yıllarda, Antakya ve kuzey Kıbrıs'ın Türkiyeye katılmasını sağladı. Türkiye Cumhuriyeti sisteminin stratejik yaklaşımlarındaki belki de en büyük kusur, Türkiye'nin batı menşeli değerlere yaklaşırken, müslüman- doğulu aslından uzaklaşması olmuştur.

Elbette ki Batı kültürünün bazı olumlu yanlarını taklit etmek yararlı ve doğru olmuştur, ancak bazı çevrelerin batı'ya yakınlaşma anlayışlarındaki aşırılığın doğru olmadığı savunulabilir. Batıya yakınlaşma doğrultusundaki çabaların en bariz ve tartışmalı örneği kuşkusuz alfabe değişikliği olmuştur. Alfabeyi değiştirmek elbette Türkiye insanına birçok kazanımlar getirdi ama insanların geçmişiyle bağlarının bir lüks haline gelmesine de neden olduğu bir gerçektir.

Bugün Türkiye'de cumhuriyetin kuruluşundan yüz yıl sonra, kısaca göz attığımızda, cumhuriyetin kuruluşunun ilk 15 yılı ve son 22 yılı iki karizmatik adamın yönetiminde geçmiştir. Ama mesele adı geçen iki adam arasındaki farkta: Atatürk, cumhuriyetin kurucusu ve cumhuriyetin ilk 15 yılının cumhurbaşkanı iken, Erdoğan, cumhuriyetin temel değerlerine nerdeyse savaş açan biri olarak karşımıza çıktı. Atatürk o dönemde tüm dünyayla dengeli ve pozitif ilişkiler kurmuştu, ama Erdoğan başta ABD, Fransa, İsrail, Mısır ve Suriye olmak üzere bazı devletlerle ilgili stratejik hatalar yaptı ve bunun sonuçları Türkiye'ye çok pahalıya mal oldu.

Ülke siyasetinin son 22 yılında halkının önemli ölçülerde desteğine sahip olan Erdoğan ve partisi, şimdi 2023'ün ilk günlerinde sözkonusu destek açısından ciddi bir düşüşle karşı karşıya.

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin asli ideallerinden giderek sapması ve gücün fesada yol açması, partinin Türkiye'nin kaynaklarından beslenme durumunun uzamasıyla birlikte şahsi menfaat güden insanların partide artması, parti ve hükümet üyelerinin konuşma ve icraatlarındaki hataların artması, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ve bizzat Erdoğan'ın oylarının düşmesinin başlıca nedenleri arasında. Liranın değer kaybetmesi, ekonomi piyasasının bozulması ve sürekli artan enflasyon, mülteci krizi, faili meçhul cinayetler vs de aslında yukarıda bahsettiğimiz nedenlerin sonucu olarak yıllar sonra bugün karşımıza çıkmıştır.

Yine aynı nedenlerle Adalet ve Kalkınma Partisi'nin halk nezdindeki imajını kısa sürede yeniden onarabileceği mümkün görünmüyor. Bu duruma gerçekten yardımcı olabilecek, hatta Erdoğan'ı kurtarabilecek tek faktör, iyi kullanabileceği (istismar) beklenmedik durumların ortaya çıkması, ayrıca altılı masanın olası hataları olacaktır.

"Cumhuriyetçi Halk Partisi", "İyi Parti", "Gelecek Partisi", "Demokrasi ve Adalet Partisi", "Refah Partisi" ve "Saadet Partisi" olmak üzere altı partiden oluşan altılı masa, Kemal Kılıçdaroğlu'nun fikri ile oluşturuldu ve hemen ardından oluşumun cumhurbaşkanı adayının kim olacağı kamuoyunda merak uyandırdı. Son bir yıldır iktidar partisi elindeki tüm araçlarla bu oluşumu tahkir etmeye, gereksiz tartışmalara esir etmeye, onları yabancı çevrelerle hatta terör örgütleriyle işbirliği içindelermiş gibi göstermeye, mümkünse bu oluşumun paydalarından bazılarını (özellikle İYİ Parti'yi) kendi cephesine çekmeye, hatta aralarına nifak sokmaya çalıştığı gözlemlenmiştir.

Şu ana kadar, iktidar partisi bu spekülasyonların hiçbirinde başarılı etmiş gibi görünmüyor, ancak altılı masa, onu oluşturan partilerin siyasi- ideolojik yönelimleri düşünüldüğünde çok kırılgan görünüyor.

Bu yazımızda aynı zamanda yapılacak meclis seçimlerinden ziyade, cumhurbaşkanlığı seçimine odaklanıyoruz. Parlamento seçimlerinin sonucu aşağı yukarı tahmin edilebilir: Adalet ve Kalkınma Partisi parlamentodaki en büyük parti olacak (en az %25 oy oranıyla), Cumhuriyet Halk Partisi benzer oy oranı ile (%25) ikinci büyük parti olacak, İYİ Parti yaklaşık %20 oy oranıyla üçüncü parti ve Halkların Demokrasi Partisi ise yaklaşık %12 ile mecliste bulunacak olan dördüncü parti olacak (bu parti kapatılırsa, seçimlere bağımsız adaylarla katılacak). Milliyetçi Hareket Partisi gibi partiler büyük ihtimalle barajı geçemeyecek ve bu parti ile birlikte Demokrasi ve Adalet, Gelecek, Memleket, Zafar gibi diğer partiler için de durum böyle.  Hüda-par, Saadat, Doğru, vb. kendi tabanlarını büyük partilere yönlendirmekle onlara yardımcı olarak aktif siyasetin belli bir seviyesinde bulunmak isteyebilirler. Ancak seçimlerden sonra kurulacak meclis için önemli olan nokta, ikili koalisyonların temsilci sayısının, hiçbirinin hiç bir konuda Rahat hareket edebiileceği ölçülerde olmayacağı. Dolayısıyla çoğu durumda bir uzlaşmaya veya anlaşmaya varmak zorunda kalacaklar veya sorunlar çözümsüz kalacak. Ancak Türkiye'de 5 yıldan beri uygulanmakta olan başkanlık sistemi, işlerin gidişatında olası bir durgunluğu önemli ölçüde önleme kabiliyetine sahiptir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin en eski partisi ve aslında sistemin kurucu partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi, Atatürk'ün belirlediği altı ilkeye dayanmaktadır, ancak özellikle Kemal Kılıçdaroğlu'nun başkanlığından bu yana bu ilkelere biraz mesafeli görünmektedir. Bu partinin oy oranı onlarca yıldır %20-25 civarında ve iktidar partisinin ve Erdoğan'ın eski popülaritesini kaybettiği mevcut durumda bile, bu parti, iktidar partisinden ümitlerini kesenleri kendi safına çekemediği anlaşılmaktadır. Parti erkanı, Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığına meyilli ve bu partinin altılı masanın kurucusu ve sözkonusu altı parti içinde en büyük parti olduğu düşünüldüğünde, bunu diğer üyelere Kabul ettirebilecekleri ihtimali de mevcuttur. Ekrem İmamoğlu (İstanbul Belediye Başkanı) ve Mansur Yavaş (Ankara Belediye Başkanı) gibi kişilerin adı da birkaç kez adaylık için önerildi, ancak (özellikle) Kemal Kılıçdaroğlu'nun muhalefetiyle karşılaştı.

İYİ Parti, Milliyetçi Hareket Partisi'nden ayrılarak kurulmuş, tabiatiyle milliyetçi ilkelere dayalı yeni bir parti olarak kısa sürede Türk halkının %15'inden fazlasının olumlu görüşünü kendine çekmeyi başarmış bir partidir. Görünen o ki, Sayın Meral Ağsenar liderliğindeki bu parti, önümüzdeki seçimlerde iktidar partisinin ciddi rakiplerinden biri olacak ve şu ana kadar Türkiye'de (Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyetçi Halk Partisi'nden sonra) üçüncü parti konumunda olmakla birlikte, emin adımlarla önümüzdeki seçimlerde en çok oyu alacağını iddia etmektedir. Partinin dayanağını oluşturan ilkeler, hitap ettiği kitleler (merkez sağ) ve tabii ki partililerin akıllıca politikaları, diğer partilerin onlarla eşgüdümlü hareket etme (Cumhuriyet Halk Partisi/Altı Masa), işbirliği yapma (iktidar partisi) ve hatta birleşme (Milliyetçi Hareket Partisi) çağrılarına neden olmuştur. Altılı masanın cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde İyi partinin özel bir rol oynayacağı açıktır ve hatta İmamoğlu ve Yavaş'ı öne çıkarmak için birçok diplomatik atak yapmıştır.

Her ikisi de iktidar partisinden ayrılarak kurulan Gelecek Partisi ve Demokrasi ve Adalet Partisi başkanları, iktidar partisinin önceki hükümetlerinde makam ve görevlerde bulunmuştur (Gelecek Partisi genel başkanı Ahmet Davutoğlu dışişleri bakanı ve başbakan, Demokrasi ve Adalet Partisi başkanı Ali Babacan ise ekonomi bakanı olmuştu) ancak daha sonra ondan ayrıldılar, şu ana kadar halk arasında düşük bir popülerliğe sahipler ve yapılan anketlere göre söz konusu iki parti toplam yüzde iki civarında bir popülariteye sahip.

Karamollaoğlu liderliğindeki Saadat partisi, İslamcı bir parti olarak kabul ediliyor ancak bu parti de halkın ilgisini ve güvenini çekme konusunda başarısız görünüyor. Bu partinin olası oy miktarının en fazla yüzde iki olduğu tahmin ediliyor.

Ama Engin Uysal liderliğindeki Doğru Parti'nin durumu son üç partiden pek farklı değil ve hatta daha vahim.

Öte yandan iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi, daha çok Erdoğan'ın kişisel karizmasına dayalıdır ki son yıllarda ciddi şekilde zarar görmüştür. En iyi durumunda %42 civarında oy alan bu partinin popülaritesi, son anketlere göre %30 civarına düştü. İktidarın imajının yıkılmasında en büyük rolü İçişleri Bakanı Süleyman Soylu gibi kişiler oynadı ve elbette Erdoğan'ın kendi yanlışlarının da yansıması olmuştur.

Cumhur ittifakını oluşturan ikinci parti Milliyetçi Hareket Partisi ise daha beter bir durumla karşı karşıya. En popüler döneminde oyların yaklaşık %15'ini alan bu parti, şimdi popülaritesi %7'nin altına düşmüş. Parti içi tasfiyeye kurban gittiği iddialarının bulunduğu Ülkü Ocakları başkanı Sinan Ateş'in katli, parti popülaritesine indirilen son ölümcül darbe olarak nitelendirilmektedir.

Şimdi gözler daha çok ocak ayı sonunda yapılacak 6'lı masa toplantısı ile şubat ayı içinde yapılacak toplantılarda bu teşkilatın kimi aday göstereceği ve ekonomi, iç ve dış politika için ne gibi çözüm yolları izleyeceğine ve seçimlerin güvenliği için ne gibi önlemler alacaüına çevrildi.

Şu an için gözlemnen o ki, İYİ Parti, Türk demokrasi tarihinde ender görülen bir sıçrama yaşamakta ve muhtemelen %20 oranında bile oy alacak gibi görünüyor. Aynı partiden ayrılarak kurulan Zafer partisi de kayda değer bir yükseliş hızıyla yüzde ikinin üzerinde popülerlik kazandığı görülmektedir.

Ancak altılı masanın başarısına yönelik en büyük tehdidin CHP başta olmak üzere bazı partilerin performansı olduğu görülüyor. Ayrıca HDP'nin cumhurbaşkanlığı konusundaki tutumu da belirleyici olabilir.

Diğer bir deyişle, söz konusu partinin iptal edilmesi durumunda cumhurbaşkanlığı seçimi birkaç şekilde etkilenecektir: (olasılık sırasına göre): 1- Söz konusu partinin lehine oyların Millet ittifakına yönelmesi. 2- Söz konusu oyların parti liderlerinin çıkaracağı bağımsız adaya doğru bağımsız hareket etmesi, 3- Cumhurbaşkanlığı seçimlerini boykot etmeleri, 4- Bu partinin oylarının cumhur ittifakına yönelmesi.

Geçenlerde bu parti, cumhurbaşkanlığı seçimlerine kendi adayıyla katılacağını duyurdu ve böyle bir durumda, adaylarının başarılı olma ihtimalinin olmaması nedeniyle (mevcut anketlerin sonuçlarına göre) fiilen Erdoğan'ın başarısına yardımcı olur diye düşünülmektedir ancak bizce bu taktik bir siyasettir AKPyi bu partiyi kapatma düşüncesinden vazgeçirmeye, mümkünse gerek cumhur, gerekse millet ittifakından imtiyaz almaya ve hatta kapatılmasa bile, son anda oylarını millet ittifakının adayından yana yönlendirmeye yönelik.

Erdoğan'ın kendi korku ve endişelerini ve aynı zamanda partiyi düşen oylardan kurtarmanın imkansızlığını göz önünde bulundurarak kişisel tahminim, Erdoğan'ın ikinci turdan sonra (ikinci turda) cumhurbaşkanı olarak göreve devam edeceği yönündedir. Partisi ve cumhur ittifakı ise parlamentoda iyi bir terkipte sahip olamayacak. Öte yandan, Altılı Masa (Millet ittifakı) partilerinin liderlerinden her hangi birinin aday olması durumunda (yeni sistemde bir parti başkanının aday olması durumunda partisinin liderliğinden  ayrılmasının gerekli olmamasına rağmen) daha sonra parti liderliğinde zorluklar yaşayabileceği tahmin ediliyor.

Diğer bir deyişle, mevcut siyaset mekanizması, kamuoyundaki ciddi düşüşüne rağmen daha çok Erdoğan'ın başarısı yönünde olarak görülse dahi, son anda yapılması muhtemel hamlelere karşı kırılgandır. Bütün bunları topyekün dikkate aldığımızda, altılı masanın veya millet ittifakının işinin zor olacağı söylenebilir.

Dünya siyasetinde etkili olan uluslararası çevrelerin görüşü de göz ardı edilmemesi gereken bir husustur. Bu konuda muhtemelen Adalet ve Kalkınma Partisi (görülenin/gösterilenin aksine) bu çevrelerin gözdesi olmaya devam ediyor. Türkiye'nin izlediği politikanın dinamizmi ve kullanılan mekanizma, aksi yöndeki spekülasyonlardan çok bu noktanın lehine işaretler taşıyor.

Öte yandan, seçimlerden sonra oluşacak yeni meclisin daha çok renkli olacağı nedeniyle parlamentonun hareket gücünün azalması halinde, cumhurbaşkanının (kim olursa olsun) 2023 veya 2024 yılında meclis seçimlerinin yenilenmesine karar vermesi ihtimali de bulunuyor. Meclisin yeni terkibi, muhalefetin kahir çoğunluğuyla oluşursa, (Erdoğan'ın kazanması durumunda bile), parlamenter sisteme dönüş girişimleri, yeni hükümetin eylemleri arasında olması bekleniyor.

Sonuç olarak, Türkiye seçimleri bu yıl oldukça hassas olup, kendi içinin yanı sıra, komşu ülkelerdeki gidişatı büyük ölçüde etkileyecektir. Bunu yaz aylarından itibaren başta İran ve Suriye olmak üzere bazı ülkeler için daha net olarak görmeye başlayacağız diye düşünüyorum.

1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Rating 3.50 (1 Vote)

 

Merhaba! hoş geldiniz. İranda ticaret yapmayı, pazar araştırması yapmayı/yaptırmayı ve gezmeyi düşünüyorsanız, doğru yerdesiniz. tekrar hoş geldiniz...